KOMADA DUYULAN SES
1 sayfadaki 1 sayfası
KOMADA DUYULAN SES
KOMADA DUYULAN SES
hastaneye kaldirilmistim. Yanimda bulunan esim vefat etmis, beni
kontrol eden doktor, kan deryasi içinde kalan vücudumda bir hayat
emaresi göremediginden, bana da ölü raporu vermisti. O aksamki TRT
haber bülteninde, kazada ölen kisilerin arasinda benim de ismim bulunuyordu.
Daha sonralari ölmedigim anlasilmis ve üç gün devam eden koma
halinden sonra kendime gelmistim. Fakat kazadaki darbelerin tesiriyle
gözlerimi açamiyor, vücudumun hiçbir noktasini kimildatamiyordum.
Koluma takilan serumdaki uyusturucularin tesiriyle de, fazla bir sey
düsünemez hâle gelmistim. Tam mânâsiyla yasayan bir ölü gibiydim. Ilk
önce kendimi çok agir bir uykuda zannettim. Bir türlü uyanamadigim
bir uykuda. Bu sirada basucumdaki konusmalari duydum.
Sesinden tanidigim amcam:
- Doktor bey, üç gündür hiçbir gelisme yok, diyordu. Müsaade
ederseniz, hastamizi Ankara'ya götürelim.
Doktor ise:
- Hastaniz her an ölebilir, diye cevap verdi. Bu durumda nakline izin
vermek cinayettir. Zaten böyle bir mesûliyetin altina da girmem.
Bu konusmalar üzerine büyük bir kaza geçirdigimi anlamis ve
doktorun "Her an ölebilir" sözüyle dehsete kapilmistim. Fakat duyma
ve düsünme duygularimin disindaki bütün fonksiyonlarimi kaybettigimi
hissediyordum. Ölmekten çok Cenâb-i Hakk'a hesap verememekten
korkuyor ve bogazim SIKILMIS gibi SIk sIk nefes aliyordum.
Ruhumu teslim etmekte oldugumu zannederken, nereden geldigini
anlayamadigim bir ses, benimle konusmaya basladi. Ve ne için bu kadar
korktugumu sordu. Sebebini söyledigimde, ayni ses:
- Korkacak hiçbir sey yok, dedi. Tamamen asilsiz ve hurafe seylere
inandirildigin için böyle sikinti çekiyorsun. Allah ve âhiret günü
diye bir sey yok ki sikintisi olsun. Sana bunlarin bos seyler
oldugunu ispat edecegim. Eger beni tasdik edersen, hiçbir sIkiNti ve
endisen kalmadigini göreceksin.
Kendimi, yikilan bir dagin altinda kalmis gibi hissettigim için:
- Peki hemen anlat ve beni bu sikintidan kurtar, dedim.
O ses:
- Biliyorsun ki çekirdekler önce fidan, sonra agaç olur, dedi. Daha
sonra da ömrünü tamamlar, sulari çekilir, kurur ve topraga
karisirlar. Hayvanlar da bizim gibi dogar, büyür, gelisir ve
ömürlerini tamamladiginda toprak olurlar. Sen o agaçlarin veya
hayvanlarin, senin gibi endise duyup, korktuklarini gördün mü?
Elbette hayir. Çünkü onlar, bâtil seylere inandirilmamislar. Yani
yeniden dirilme veya hesaba çekilme diye bir sey olmayacagi için,
onlarin da bu tür seylerden endisesi yoktur. Sen de bos seyleri
kafandan atarsan, hiçbir sikintin kalmayacak, gör bak nasil rahat
edeceksin!.
Bu sözleri isittikten sonra sikintim daha da artti. "Acaba dedigi
gibi inkâra sapsam, rahatlar miyim?" diye düsünüyor, fakat kalp ve
ruh gibi latifelerimin, bu inkâri kabûle yanasmadiklarini
hissediyordum.
Birden, sanki bir elektrik lâmbasina dokunmus gibi zihnim
aydinlanmaya basladi. Daha evvel okudugum veya dinledigim imânî
bahisler, bir film seridi gibi gözümün önünden geçiyordu. O ses'e
hitaben: Beni yalan ve cerbeze ile aldatmak istiyorsun, dedim. Ama
ben akil sahibiyim ve bu yüzden yaptiklarimdan mesûlüm. Sen beni
akilsiz hayvanlar ve suursuz bitkilerle nasil bir tutabilirsin? Ben,
elbette hesap vermekten endise duyarim. Çünkü bana, hayvan ve
bitkilere verilenlerden belki bin defa daha gelismis vaziyette ihsan
edilen cihazlari ve akil nimetini nefis ve heva yolunda saffetsem,
onlardan bin defa daha asagilara düserek âhrette cezaya müstahak
olurum. Hem bir igne ustasiz, bir resim ressamsiz, bir köy muhtarsiz
olamazken, bu kusursuz kâinatin bir sahibi ve yaraticisi olmaz mi? Ve
bütün kâinatla birlikte beni de mükemmel sekilde yaratan Rabbim, beni
hesaba çekmeyerek basibos birakir mi?
Evet, imân nurlari o zor anlarimda imdadima yetismis ve içinde
bulundugum karanlik dünyami aydinlatmaya baslamisti. Onlardan
edindigim iman hakikatlerini anlattikça, SIkiNtilarimin hafifledigini
hissediyorum. Biraz sonra o ses tamamen susmus ve bana cevap veremez
hâle gelmisti.
Daha sonra kendime gelmisim ve arkadaslarimin anlattiklarina göre
disaridaki ezan sesini duyup, namaz kilmak istemisim.
Bu mektubu sizlere yazarak basimdan geçen bu ürpertici hâdiseyi
anlatmamin sebebi, iman hakikatlerine ne kadar muhtaç oldugumuzu
ifade etmek içindir. Çünkü son nefeste iman ile kabre gitmek ve onun
cennet bahçelerinden bir bahçeye çevirerek elde edilmesine baglidir.
Seytanin, ölüm anindaki insanlara musallat oldugunu, onlari inkara
saptirmak için akillarina vesvese verdigini ve bu yüzden de kuvvetli
bir imana sahip olunmasi gerektigini bütün mü'min kardeslerimiz
biliyordur. Fakat ben, bu durumun bir örnegini, ölüm öncesinde, Cenâb-
i Hakkin izniyle yasadim. Ve bu hâdiseyi de Zafer Dergisi kanaliyla
bütün inananlara anlatmayi bir vazife bildim. Insaallah bir alemi-
bulunur.
Niyazi YILDIRIM, Zafer Dergisi, 195. sayi)
hastaneye kaldirilmistim. Yanimda bulunan esim vefat etmis, beni
kontrol eden doktor, kan deryasi içinde kalan vücudumda bir hayat
emaresi göremediginden, bana da ölü raporu vermisti. O aksamki TRT
haber bülteninde, kazada ölen kisilerin arasinda benim de ismim bulunuyordu.
Daha sonralari ölmedigim anlasilmis ve üç gün devam eden koma
halinden sonra kendime gelmistim. Fakat kazadaki darbelerin tesiriyle
gözlerimi açamiyor, vücudumun hiçbir noktasini kimildatamiyordum.
Koluma takilan serumdaki uyusturucularin tesiriyle de, fazla bir sey
düsünemez hâle gelmistim. Tam mânâsiyla yasayan bir ölü gibiydim. Ilk
önce kendimi çok agir bir uykuda zannettim. Bir türlü uyanamadigim
bir uykuda. Bu sirada basucumdaki konusmalari duydum.
Sesinden tanidigim amcam:
- Doktor bey, üç gündür hiçbir gelisme yok, diyordu. Müsaade
ederseniz, hastamizi Ankara'ya götürelim.
Doktor ise:
- Hastaniz her an ölebilir, diye cevap verdi. Bu durumda nakline izin
vermek cinayettir. Zaten böyle bir mesûliyetin altina da girmem.
Bu konusmalar üzerine büyük bir kaza geçirdigimi anlamis ve
doktorun "Her an ölebilir" sözüyle dehsete kapilmistim. Fakat duyma
ve düsünme duygularimin disindaki bütün fonksiyonlarimi kaybettigimi
hissediyordum. Ölmekten çok Cenâb-i Hakk'a hesap verememekten
korkuyor ve bogazim SIKILMIS gibi SIk sIk nefes aliyordum.
Ruhumu teslim etmekte oldugumu zannederken, nereden geldigini
anlayamadigim bir ses, benimle konusmaya basladi. Ve ne için bu kadar
korktugumu sordu. Sebebini söyledigimde, ayni ses:
- Korkacak hiçbir sey yok, dedi. Tamamen asilsiz ve hurafe seylere
inandirildigin için böyle sikinti çekiyorsun. Allah ve âhiret günü
diye bir sey yok ki sikintisi olsun. Sana bunlarin bos seyler
oldugunu ispat edecegim. Eger beni tasdik edersen, hiçbir sIkiNti ve
endisen kalmadigini göreceksin.
Kendimi, yikilan bir dagin altinda kalmis gibi hissettigim için:
- Peki hemen anlat ve beni bu sikintidan kurtar, dedim.
O ses:
- Biliyorsun ki çekirdekler önce fidan, sonra agaç olur, dedi. Daha
sonra da ömrünü tamamlar, sulari çekilir, kurur ve topraga
karisirlar. Hayvanlar da bizim gibi dogar, büyür, gelisir ve
ömürlerini tamamladiginda toprak olurlar. Sen o agaçlarin veya
hayvanlarin, senin gibi endise duyup, korktuklarini gördün mü?
Elbette hayir. Çünkü onlar, bâtil seylere inandirilmamislar. Yani
yeniden dirilme veya hesaba çekilme diye bir sey olmayacagi için,
onlarin da bu tür seylerden endisesi yoktur. Sen de bos seyleri
kafandan atarsan, hiçbir sikintin kalmayacak, gör bak nasil rahat
edeceksin!.
Bu sözleri isittikten sonra sikintim daha da artti. "Acaba dedigi
gibi inkâra sapsam, rahatlar miyim?" diye düsünüyor, fakat kalp ve
ruh gibi latifelerimin, bu inkâri kabûle yanasmadiklarini
hissediyordum.
Birden, sanki bir elektrik lâmbasina dokunmus gibi zihnim
aydinlanmaya basladi. Daha evvel okudugum veya dinledigim imânî
bahisler, bir film seridi gibi gözümün önünden geçiyordu. O ses'e
hitaben: Beni yalan ve cerbeze ile aldatmak istiyorsun, dedim. Ama
ben akil sahibiyim ve bu yüzden yaptiklarimdan mesûlüm. Sen beni
akilsiz hayvanlar ve suursuz bitkilerle nasil bir tutabilirsin? Ben,
elbette hesap vermekten endise duyarim. Çünkü bana, hayvan ve
bitkilere verilenlerden belki bin defa daha gelismis vaziyette ihsan
edilen cihazlari ve akil nimetini nefis ve heva yolunda saffetsem,
onlardan bin defa daha asagilara düserek âhrette cezaya müstahak
olurum. Hem bir igne ustasiz, bir resim ressamsiz, bir köy muhtarsiz
olamazken, bu kusursuz kâinatin bir sahibi ve yaraticisi olmaz mi? Ve
bütün kâinatla birlikte beni de mükemmel sekilde yaratan Rabbim, beni
hesaba çekmeyerek basibos birakir mi?
Evet, imân nurlari o zor anlarimda imdadima yetismis ve içinde
bulundugum karanlik dünyami aydinlatmaya baslamisti. Onlardan
edindigim iman hakikatlerini anlattikça, SIkiNtilarimin hafifledigini
hissediyorum. Biraz sonra o ses tamamen susmus ve bana cevap veremez
hâle gelmisti.
Daha sonra kendime gelmisim ve arkadaslarimin anlattiklarina göre
disaridaki ezan sesini duyup, namaz kilmak istemisim.
Bu mektubu sizlere yazarak basimdan geçen bu ürpertici hâdiseyi
anlatmamin sebebi, iman hakikatlerine ne kadar muhtaç oldugumuzu
ifade etmek içindir. Çünkü son nefeste iman ile kabre gitmek ve onun
cennet bahçelerinden bir bahçeye çevirerek elde edilmesine baglidir.
Seytanin, ölüm anindaki insanlara musallat oldugunu, onlari inkara
saptirmak için akillarina vesvese verdigini ve bu yüzden de kuvvetli
bir imana sahip olunmasi gerektigini bütün mü'min kardeslerimiz
biliyordur. Fakat ben, bu durumun bir örnegini, ölüm öncesinde, Cenâb-
i Hakkin izniyle yasadim. Ve bu hâdiseyi de Zafer Dergisi kanaliyla
bütün inananlara anlatmayi bir vazife bildim. Insaallah bir alemi-
bulunur.
Niyazi YILDIRIM, Zafer Dergisi, 195. sayi)
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz